Giriş yap
Arama
En son konular
En iyi yollayıcılar
C* Bilaltun cCc | ||||
Admin | ||||
tugbaa | ||||
emrelmas | ||||
cengiz_mtf | ||||
texius | ||||
emine | ||||
keskin55 | ||||
Haydar | ||||
UmutTaskaya |
Istatistikler
Toplam 44 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: tersakan61
Kullanıcılarımız toplam 255 mesaj attılar bunda 132 konu
Kimler hatta?
Toplam 23 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 23 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 53 kişi Cuma Kas. 22, 2024 2:57 am tarihinde online oldu.
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Kazakistan Cumhuriyeti
1 sayfadaki 1 sayfası
Kazakistan Cumhuriyeti
--------------------------------------------------------------------------------
Kazak Türklerinin Tarihi
XI. asırdan itibaren Türklerin önemli bir kısmının Selçuklu ailesi önderliğinde batıya doğru kaymasından sonra geride Orta Asya'da kalan Türkler, istiklâllerini ancak bir müddet daha devam ettirebilmişlerdi. Sonradan gelen ve bir buçuk asra yakın süren Moğol hâkimiyeti devrinde çekilen ızdıraplara rağmen Türkler, millî kültürlerini ve varlıklarını korumaya muvaffak olmuşlardı. Timur'un kurduğu devletin etrafında bir araya gelen Türkler, Moğol devrinde çektikleri acıları unutur gibi olmuşlardır. Ayrıca, Timur'un, büyük din âlimi ve düşünürü Hoca Ahmed Yesevî (1103-1166) 'nin kabrini koruyan muhteşem bir türbe yaptırması Türk halkını son derece memnun etmiştir. Bir müddet sonra Ali Şîr Nevaî (1441-1501)'nin Türk dilinin ve kültürünün güzelliğini ortaya koyan çalışmalarının ortaya çıkması., Selçuklu göçünden sonra Türklerin yeniden her hususta kendilerine güven duyduklarını göstermektedir. Ne var ki, Timur'un ölümünden sonra siyasî alanda bir türlü istikrarın sağlanamaması, bu manevi-kültürel havayı bozmuştur. Bir kısmı Timur evlatlarının etrafında toplanan Türklerin, bir kısmı da Fergana vadisi ile kuzeyinde başıboş bir hayatı devanı ettirmek durumunda kalmışlardı. İşte, bu ikinci Türk grubunu bir araya toplayarak yeniden teşkilâtlandıran ve onlarla yeni bir Türk devleti kuran ise Ebu'1-Hayr (1428-1468) adında bir Altın Orda prensi olmuştur. Altın Orda Hanı Özbek (1312-1340)'in ahfadından gelen Ebu'1-Hayr, kurduğu devlete büyük dedesi Özbek'in adını verince, bu devletin halkını teşkil eden Türklere de Özbekler denmeye başlanmıştır.
Ne var ki, Özbek Türklerinin gösterdiği bu başarı, onların doğusunda yaşayan Moğol kabilelerinden Kalmuklar ile Oyratların kıskançlığını celbetmiştir. Moğollar, bir zamanlar idareleri altında yaşamış olan bu Türk gruplarının müstakil bir devlet haline gelmelerini hazmedememişlerdir. Moğol kabilelerinin saldırılan Türkler arasında büyük huzursuzluğa sebep olmuştur. Türk Töresini unutmamış olan Türkler, ülkenin ve milletin düşman saldırılarından korunmasını hükümdardan resmen talep etmiştir. Türk Töresine göre hükümdarın ana vazifelerinden biri halkını düşmana karşı korumaktı. Vazifeyi yapamayan hükümdara başkaldırma veya ona vazifelerini hatırlatma her Türk'ün hakkı ve vazifesi idi. Bu hak ve vazife çerçevesinde bâzı Türklerin, 1456 yılı içinde Moğolların devamlı olarak Türk boylarına baskın yapması ve bunu Ebu'1-Hayr Han'ın bir türlü önleyememesini görmeleri üzerine, halkını koruyamayan hükümdarı hükümdar kabul etmediklerini ve devletten ayrılarak kuzeye doğru çekildiklerine şahit oluyoruz. Törelerine ve İstiklâllerine bağlı olarak hareket eden bu Türklere "Kazak" adı verilmiştir. Zaten Türkçe'de, kendi başına buyruk hareket eden insanlara da "Kazak" adam , adı verilir.
Kazak Halkının Oluşması
Töresine bağlı hareket eden bu Türk grubuna bilâhere "Kazaklar" denmeye başlanmıştır. İdil vadisinden Altaylara kadar uzanan geniş bozkırların hâkimi olan Kazaklar, eski Türk anayurdu olan bu bölgede hür ve müstakil olarak uzun zaman varlıklarını devam ettirmişlerdir. Yazlık ve kışlık olmak üzere geniş ve verimli otlaklarla dolu olan bu bozkırlara bilâhere Kazaklar ülkesi mânâsına gelen Kazakistan adı verilmiştir. Daha önce bu geniş bozkırlara göç eden Türk kavimlerinin geride bıraktıkları insanlarla kansan Kazak halkı bölgenin ebedî sahibi olmuşlardır. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Acaba, Türklerden başka kavimlerin kalıntıları da var mıydı? Elbette vardı. Bir kısım Sibir ve Moğol asıllı kavimlerin kalıntıları da bu bozkırlarda yaşıyorlardı. Onlarda, zamanla, Kazak Türkleri ile karışıp, Türk kültürünü kabul etmişler ve bugünkü Kazak halkının bir parçası haline gelmişlerdir.
Bugün, Kazakistan'da yapılan kazılarda ortaya çıkan kültür malzemeleri, o bölgede Kazak Türklerinden önce yaşamış olan İskitler, Hunlar ve diğer Türk kavimlerine aittir. Bütün Türklerin eski ataları olan bu kavimlere ait kültürel kalıntıları, bugün ülkenin sahibi olan Kazak Türklerinin sahip çıkmaları ve kültürlerinin bir parçası addetmeleri son derece tabiî bir hadisedir.
Kazakların Siyasî Tarihleri
Kazakların, hür ve müstakil bir şekilde geniş bozkırlarda başlattıkları yeni hayat, çok geçmeden merkezî bir idare ihtiyacım ortaya çıkarmıştır. Önce Ulu (Büyük)-Cüz, Orta-Cüz ve Küçük-Cüz (veya Orda) üç merkezli idare sistemini deneyen Kazaklar, bundan arzu ettikleri neticeyi alamayınca, bu sefer bir tek otorite etrafında toplanmak zaruretini hissetmişlerdir. Bu arada bâzı küçük Moğol kabilelerinin kendilerine katılmasıyla sayılan bir milyonu aşan Kazak Türkleri, Burunduk Han (1480-1511) önderliğinde merkezî bir idare kurmak teşebbüsüne girmişler ise de, çıkan bâzı ihtilâflar yüzünden bunda muvaffak olamamışlardır. Fakat, mücadeleyi bırakmayan Kazaklar, istedikleri lideri Kasım Han (1445-1523) şahsında bulmuşlardır. Dirayetli bir idareci olan Kasım Han, kısa zamanda bütün Kazakların saygısını kazanmaya ve onları merkezî bir idare altında toplamaya muvaffak olmuştur. Topladığı asker sayısı o kadar kalabalık idi ki, 1521 yılında Sayram şehrini zaptettiği zaman ordusunun mevcudu 300.000'e ulaşmıştı.
Ne var ki, Kasım Han'ın yerine geçen oğlu Tahir Han (1523-1533) zamanında devletin ve halkın birliği yeniden bozulmuş ve halk "Cüz-Orda"ların etrafında toplanmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu ise, ülkenin ve halkın yeniden üç gruba ayrılması demekti. Halkın gruplara ayrılması elbette bir zaafın ifadesi idi. Milleti bu parçalanmış durumdan kurtarmak ve yeniden birliğini sağlamak için mücadeleye giren hanlardan Mamış, Barak ve Dervişin bütün gayretlerine rağmen başarılı olamadılar. Fakat, Kasım Han'ın küçük oğlu Hakk Nazar Han. Nogaylar üzerine yaptığı başarılı seferden sonra onları da hakimiyeti altına sokmaya muvaffak olmuştur. Bununla da yetinmeyen Hakk Nazar, güneye Türkistan bölgesine yönelerek Buhara hakimiyetindeki Taşkent'i işgal ederek Özbekler'e karşı üstünlük sağlamıştır. Esasında böyle bir işgale gerek yok idi. Bu işgal iki kardeş kavmi hasım durumuna düşürmüştür ki, ileride bundan en çok zarar gören taraf Kazaklar olmuştur. Hakk Nazar'ın bu genişleme siyaseti ondan sonra başa geçen Tevekkel Han (1583-1598) zamanında da devam ettirildi. Tevek' kel Han, Buhara Hanlığının içine düştüğü bunalımdan istifade ederek Taşkent'in ardından Yesi ve Semerkant şehirlerini işgal ederek, Kazakistan'ın sınırlarını Maveraünnehir'in verimli topraklarına kadar genişletmiştir. Fakat, Tevek' kel Han, 1 598'deki son seferinde Buhâra'da birliği yeniden sağlayan II. Abdullah Han (l 557-1 599) tarafından mağlûp edilmiştir.
Yukarıda da temas edildiği gibi, Kazakların güney istikametinde genişleme siyaseti takip etmeleri son derece gereksizdi. Zira, bu onlara, hem kardeşleri olan Özbeklerin düşmanlığını, hem de Kazakların düşmanı olan bazı Moğol kabilelerinin Kazak topraklarına göz dikmelerini sağladı. Nitekim, Tevekkel Han güneyde Buhara ile savaşırken, Yeğeni Oras Muhammed Han Ruslara karşı Batı Sibirya'da yaptığı mücadeleyi, kuvvetlerinin yetersizliği yüzünden kaybetmiştir. Bu ise, Rusların kuzeyden Kazak topraklarını tehdit etmesi demekti. Oras Muhammed, Ruslara yenilmekle kalmamış, onlara esir de düşmüştü. Ruslar, Oras Muhammed'in esirliğini kârlı bir işe dönüştürmek istemişler, Sibirya Müslümanlarının istiklâlini Buhara hükümdarı II. Abdullah Han'ın yardımları ile müdafaa eden Küçûm Han'a karşı savaşmak şartı ile Oras Muhammed'i serbest bırakacaklarını Tevekkel Han'a bildirmişlerdir. Tevekkel Han, Rusların isteğine boyun eğerek Küçüm Han'a karşı savaş açtı. Bu savaşta hem kendisi ve hem de Küçüm Han büyük zayiat verdi. Fakat, Ruslar sözünde durmadılar ve yeğeni Oras Muhammed'i serbest bırakmadılar. Böylece, yanlış siyaset Kazaklara pahalıya mal oldu.
Tevekkel Han'dan sonra Kazakların hükümdarı olan İşim Han (1598-1628) ile Tauke Han (1680-1718) zamanlarında Kazaklar büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldılar. Bir taraftan Moğol asıllı Oyratlar, Kalmuklar ve Jungarlar ile, diğer taraftan Ruslar ile çok çetin mücadelelere girmişlerdir. Yazılmamış halde uygulanan Türk Töresini yazılı hale getirerek "Jety Zhargy" (Yedi yargı-Yedi prensip) haline getiren Tauke Han , birleşik Kazak halkının son hükümdarı olmuştur.
Kazak Türkleri'nin Rus Esaretinden
ve Sömürüsünden Kurtulma Mücadelesi
Kazak Türkleri'nin isyana sevk eden ve istiklal mücadelesine sürükleyen en belirgin üç gelişme şunlar idi:
a) Verimli Kazak topraklarının işgali,
b) İstedikleri yere yeni kalelerin yapılması,
c) Haksız yere halktan toplanan ağır vergiler.
Bu üç ana konuda Rusların yaptığı işlemler tamamen antlaşmalar hilafına idi. Kazakların, haklarını savunacakları, şikâyette bulunacakları herhangi bir merci yoktu. Rus kumandanlarına yapılan şikâyetler iyice tetkik edilmeden hemen reddediliyordu. Kazaklar, haklarını kendileri almaya kalkınca da üzerlerine acımasız Kossaklar gönderiliyor ve insafsızca cezalandırılıyordu.
Kazakların çektiği bu çileyi, Rus hakimiyetine düşmüş diğer Türk kavimleri ' de çekiyordu. Başkurtlar da bunlardan biri idi. Onlar da haklarını nasıl arayacaklarını bilemiyorlardı. Rusların, antlaşmalar hilafına gasbettiği toprakların iadesi için başvurmadıkları merci kalmamıştı. Başkurdların , 1734'te Rus makamlarına yazdığı şu şikâyet mektubu durumu açıkça ortaya koyuyordu:
"Rus padişahı bizim muhtariyetimizi tanımış, kendi ülkemizi kendi âdet ve nizamlarımızla kendi bildiğimiz gibi idare etmemizi ve buraya bir tek Rus gönderilmeyeceğini kabul etmişti. Babalarımız bu şartlarla Rus tâbiiyetini kabul etmişlerdi... Fakat bu vaadlere siz Ruslar derhal ihanet ettiniz. Yerlerimizi zaptederek kale ve istihkâmlar yapıp, Rus yerleştirmeğe başladınız. Ufa, Şamar, Buru, Tabın istihkâmlarıyla kalmayıp, şimdi Kazaklarla aramızda Ör ırmağı kıyısında kale yapmak ve hiçbir Rus ayağı basmayan yere Rus doldurmak istiyorsunuz. Biz, bizim hakkımızda Petersburg'da neler düşünüldüğünü biliyoruz. Artık bize kendi haklarımızı yalnız silahla müdafaadan başka yol yoktur. Siz ahdinizi bozdunuz. Biz de son nefesimize kadar harbedeceğiz. Prof. Togan'a göre, Kazaklar, Başkurtların başına gelen vakıaları görüp bildikleri için, Rusların, bir zamanlar bütün Kazakları etrafında toplamış olan Ablay Han'ın karargâhı olarak kullandığı Kökçe Tav'a gelip kale yapacaklarını biliyorlardı.
Rusların hukuk dışı tasarrufları o kadar çoktu ki, Kazaklar hangisi ile mücadele edeceklerini şaşırmışlardı. Sonunda, halk haklarını silah yoluyla korumaya karar verdi. Bu açıkça Ruslarla savaş demekti. Fakat eşit şartlarda olmayan ve eşit silahlarla yapılmayacak bir mücadeleyi nasıl kabul edeceklerdi. Bu da gösteriyor ki Kazakların savaşarak haklarını korumaktan başka çareleri kalmamıştır. Ya açlıktan , perişanlıktan ölecekler , ya da şerefleriyle öz vatanlarında yaşayacaklardı.
Kazak Türklerinin haklarını arama mücadelesini İlk önce Küçük Cüz'de başlattıklarını görüyoruz. Rusların, 1756'da Yayık (Ural) nehrinin sağ kesimine uzanan verimli otlaklara girişinin yasaklanması Kossaklar ile bir kısım Rus göçmenini yerleştirmesi Kazakların bu verimli otlaklara girişinin yasaklanması, Kazakları büyük bir infiale sevketmişti. Ruslar, bu infiali önlemek için o zamanki Küçük Cüz Han 'ı Nurali ve ailesine bu odaklardan istifade hakkı veriyor. Halk bununla tatmin olmadığı gibi, menfaati için Ruslara uşaklık yapmaya başlayan Nurali Han'a ve Ruslara ateş püskürmeye başlamıştı. Fakat, bütün bu şiddetli protestolara rağmen Ruslar odakların sahibi olan halka iadesi için hiçbir şey yapmamaya devam etmiştir. Bunun üzerine halk, kendi hakkını kendi almaya başlamıştır. Yayık nehrinin sağ cenahına geçen halk sürülerini oralarda otlatmaya başlamıştır. Bunu gören Ruslar, o topraklara yerleştirdiği Kossakları müdafaasız halkın üstüne sevk etmiştir. Kossakların halka karşı insafsızca davranması ve sürülerini yağma etmeleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Halk büyük bir heyecan içinde isyan etmiştir. Ruslara ait ne varsa hücum eden halk, "ülkemizden defolun, topraklarımızı bize iade edin" diye bağırmışlardır. Ne var ki, Ruslar halkı dinleyecekleri ve bir çözüm yolu arayacakları yerde, vahşice hareket etmekten zevk alan Kossakları Rus birlikleri ile takviye ederek halkın üstüne saldırtmıştır. Bu dengesiz kuvvetler arasındaki mücadeleyi Kazaklar kaybederek büyük zayiat görmüşlerdir. Fakat, Küçük Orda'da başlayan bu hakkını arama hareketi, bütün Kazak illerinde büyük yankılar yapmıştır. Halk, gasbedilen haklarını ve istiklâlini yeniden kazanmanın özlemini ve zaruretini şiddetle hissetmeye başlamıştır. Fakat halkı birleştirecek ve millî mücadelenin önderliğini kim yapacaktı? Çok geçmeden halk, böyle bir önderin çıkışına da şahit olacaktır.
Küçük Orda'nın Yayık ırmağı kenarında başlayan gasbedilen hakları geri alma mücadelesi çok geçmeden mahiyet değiştirerek halkın Ruslara karşı millî isyanına dönüştü. Bunun önderliğini de Sırım Batur adında bir yiğit Kazak yapıyordu. Sırım Batur'u yalnız halk değil, pek çok boyun önderi ve hatta Nurali Han'ın küçük kardeşi Ayçuvak da destekliyordu. Sırım Batur Önderliğindeki Kazak Tükleri'nin ilk önemli başarısı 1783 sonbaharında Rus ve Kossak birliklerine karşı olmuştur. Düşman birliklerini mağlûp eden Sırım Batur, bu birliklerin komutanını da esir almıştır.
Kazak Türklerinin Tarihi
XI. asırdan itibaren Türklerin önemli bir kısmının Selçuklu ailesi önderliğinde batıya doğru kaymasından sonra geride Orta Asya'da kalan Türkler, istiklâllerini ancak bir müddet daha devam ettirebilmişlerdi. Sonradan gelen ve bir buçuk asra yakın süren Moğol hâkimiyeti devrinde çekilen ızdıraplara rağmen Türkler, millî kültürlerini ve varlıklarını korumaya muvaffak olmuşlardı. Timur'un kurduğu devletin etrafında bir araya gelen Türkler, Moğol devrinde çektikleri acıları unutur gibi olmuşlardır. Ayrıca, Timur'un, büyük din âlimi ve düşünürü Hoca Ahmed Yesevî (1103-1166) 'nin kabrini koruyan muhteşem bir türbe yaptırması Türk halkını son derece memnun etmiştir. Bir müddet sonra Ali Şîr Nevaî (1441-1501)'nin Türk dilinin ve kültürünün güzelliğini ortaya koyan çalışmalarının ortaya çıkması., Selçuklu göçünden sonra Türklerin yeniden her hususta kendilerine güven duyduklarını göstermektedir. Ne var ki, Timur'un ölümünden sonra siyasî alanda bir türlü istikrarın sağlanamaması, bu manevi-kültürel havayı bozmuştur. Bir kısmı Timur evlatlarının etrafında toplanan Türklerin, bir kısmı da Fergana vadisi ile kuzeyinde başıboş bir hayatı devanı ettirmek durumunda kalmışlardı. İşte, bu ikinci Türk grubunu bir araya toplayarak yeniden teşkilâtlandıran ve onlarla yeni bir Türk devleti kuran ise Ebu'1-Hayr (1428-1468) adında bir Altın Orda prensi olmuştur. Altın Orda Hanı Özbek (1312-1340)'in ahfadından gelen Ebu'1-Hayr, kurduğu devlete büyük dedesi Özbek'in adını verince, bu devletin halkını teşkil eden Türklere de Özbekler denmeye başlanmıştır.
Ne var ki, Özbek Türklerinin gösterdiği bu başarı, onların doğusunda yaşayan Moğol kabilelerinden Kalmuklar ile Oyratların kıskançlığını celbetmiştir. Moğollar, bir zamanlar idareleri altında yaşamış olan bu Türk gruplarının müstakil bir devlet haline gelmelerini hazmedememişlerdir. Moğol kabilelerinin saldırılan Türkler arasında büyük huzursuzluğa sebep olmuştur. Türk Töresini unutmamış olan Türkler, ülkenin ve milletin düşman saldırılarından korunmasını hükümdardan resmen talep etmiştir. Türk Töresine göre hükümdarın ana vazifelerinden biri halkını düşmana karşı korumaktı. Vazifeyi yapamayan hükümdara başkaldırma veya ona vazifelerini hatırlatma her Türk'ün hakkı ve vazifesi idi. Bu hak ve vazife çerçevesinde bâzı Türklerin, 1456 yılı içinde Moğolların devamlı olarak Türk boylarına baskın yapması ve bunu Ebu'1-Hayr Han'ın bir türlü önleyememesini görmeleri üzerine, halkını koruyamayan hükümdarı hükümdar kabul etmediklerini ve devletten ayrılarak kuzeye doğru çekildiklerine şahit oluyoruz. Törelerine ve İstiklâllerine bağlı olarak hareket eden bu Türklere "Kazak" adı verilmiştir. Zaten Türkçe'de, kendi başına buyruk hareket eden insanlara da "Kazak" adam , adı verilir.
Kazak Halkının Oluşması
Töresine bağlı hareket eden bu Türk grubuna bilâhere "Kazaklar" denmeye başlanmıştır. İdil vadisinden Altaylara kadar uzanan geniş bozkırların hâkimi olan Kazaklar, eski Türk anayurdu olan bu bölgede hür ve müstakil olarak uzun zaman varlıklarını devam ettirmişlerdir. Yazlık ve kışlık olmak üzere geniş ve verimli otlaklarla dolu olan bu bozkırlara bilâhere Kazaklar ülkesi mânâsına gelen Kazakistan adı verilmiştir. Daha önce bu geniş bozkırlara göç eden Türk kavimlerinin geride bıraktıkları insanlarla kansan Kazak halkı bölgenin ebedî sahibi olmuşlardır. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Acaba, Türklerden başka kavimlerin kalıntıları da var mıydı? Elbette vardı. Bir kısım Sibir ve Moğol asıllı kavimlerin kalıntıları da bu bozkırlarda yaşıyorlardı. Onlarda, zamanla, Kazak Türkleri ile karışıp, Türk kültürünü kabul etmişler ve bugünkü Kazak halkının bir parçası haline gelmişlerdir.
Bugün, Kazakistan'da yapılan kazılarda ortaya çıkan kültür malzemeleri, o bölgede Kazak Türklerinden önce yaşamış olan İskitler, Hunlar ve diğer Türk kavimlerine aittir. Bütün Türklerin eski ataları olan bu kavimlere ait kültürel kalıntıları, bugün ülkenin sahibi olan Kazak Türklerinin sahip çıkmaları ve kültürlerinin bir parçası addetmeleri son derece tabiî bir hadisedir.
Kazakların Siyasî Tarihleri
Kazakların, hür ve müstakil bir şekilde geniş bozkırlarda başlattıkları yeni hayat, çok geçmeden merkezî bir idare ihtiyacım ortaya çıkarmıştır. Önce Ulu (Büyük)-Cüz, Orta-Cüz ve Küçük-Cüz (veya Orda) üç merkezli idare sistemini deneyen Kazaklar, bundan arzu ettikleri neticeyi alamayınca, bu sefer bir tek otorite etrafında toplanmak zaruretini hissetmişlerdir. Bu arada bâzı küçük Moğol kabilelerinin kendilerine katılmasıyla sayılan bir milyonu aşan Kazak Türkleri, Burunduk Han (1480-1511) önderliğinde merkezî bir idare kurmak teşebbüsüne girmişler ise de, çıkan bâzı ihtilâflar yüzünden bunda muvaffak olamamışlardır. Fakat, mücadeleyi bırakmayan Kazaklar, istedikleri lideri Kasım Han (1445-1523) şahsında bulmuşlardır. Dirayetli bir idareci olan Kasım Han, kısa zamanda bütün Kazakların saygısını kazanmaya ve onları merkezî bir idare altında toplamaya muvaffak olmuştur. Topladığı asker sayısı o kadar kalabalık idi ki, 1521 yılında Sayram şehrini zaptettiği zaman ordusunun mevcudu 300.000'e ulaşmıştı.
Ne var ki, Kasım Han'ın yerine geçen oğlu Tahir Han (1523-1533) zamanında devletin ve halkın birliği yeniden bozulmuş ve halk "Cüz-Orda"ların etrafında toplanmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu ise, ülkenin ve halkın yeniden üç gruba ayrılması demekti. Halkın gruplara ayrılması elbette bir zaafın ifadesi idi. Milleti bu parçalanmış durumdan kurtarmak ve yeniden birliğini sağlamak için mücadeleye giren hanlardan Mamış, Barak ve Dervişin bütün gayretlerine rağmen başarılı olamadılar. Fakat, Kasım Han'ın küçük oğlu Hakk Nazar Han. Nogaylar üzerine yaptığı başarılı seferden sonra onları da hakimiyeti altına sokmaya muvaffak olmuştur. Bununla da yetinmeyen Hakk Nazar, güneye Türkistan bölgesine yönelerek Buhara hakimiyetindeki Taşkent'i işgal ederek Özbekler'e karşı üstünlük sağlamıştır. Esasında böyle bir işgale gerek yok idi. Bu işgal iki kardeş kavmi hasım durumuna düşürmüştür ki, ileride bundan en çok zarar gören taraf Kazaklar olmuştur. Hakk Nazar'ın bu genişleme siyaseti ondan sonra başa geçen Tevekkel Han (1583-1598) zamanında da devam ettirildi. Tevek' kel Han, Buhara Hanlığının içine düştüğü bunalımdan istifade ederek Taşkent'in ardından Yesi ve Semerkant şehirlerini işgal ederek, Kazakistan'ın sınırlarını Maveraünnehir'in verimli topraklarına kadar genişletmiştir. Fakat, Tevek' kel Han, 1 598'deki son seferinde Buhâra'da birliği yeniden sağlayan II. Abdullah Han (l 557-1 599) tarafından mağlûp edilmiştir.
Yukarıda da temas edildiği gibi, Kazakların güney istikametinde genişleme siyaseti takip etmeleri son derece gereksizdi. Zira, bu onlara, hem kardeşleri olan Özbeklerin düşmanlığını, hem de Kazakların düşmanı olan bazı Moğol kabilelerinin Kazak topraklarına göz dikmelerini sağladı. Nitekim, Tevekkel Han güneyde Buhara ile savaşırken, Yeğeni Oras Muhammed Han Ruslara karşı Batı Sibirya'da yaptığı mücadeleyi, kuvvetlerinin yetersizliği yüzünden kaybetmiştir. Bu ise, Rusların kuzeyden Kazak topraklarını tehdit etmesi demekti. Oras Muhammed, Ruslara yenilmekle kalmamış, onlara esir de düşmüştü. Ruslar, Oras Muhammed'in esirliğini kârlı bir işe dönüştürmek istemişler, Sibirya Müslümanlarının istiklâlini Buhara hükümdarı II. Abdullah Han'ın yardımları ile müdafaa eden Küçûm Han'a karşı savaşmak şartı ile Oras Muhammed'i serbest bırakacaklarını Tevekkel Han'a bildirmişlerdir. Tevekkel Han, Rusların isteğine boyun eğerek Küçüm Han'a karşı savaş açtı. Bu savaşta hem kendisi ve hem de Küçüm Han büyük zayiat verdi. Fakat, Ruslar sözünde durmadılar ve yeğeni Oras Muhammed'i serbest bırakmadılar. Böylece, yanlış siyaset Kazaklara pahalıya mal oldu.
Tevekkel Han'dan sonra Kazakların hükümdarı olan İşim Han (1598-1628) ile Tauke Han (1680-1718) zamanlarında Kazaklar büyük tehlikelerle karşı karşıya kaldılar. Bir taraftan Moğol asıllı Oyratlar, Kalmuklar ve Jungarlar ile, diğer taraftan Ruslar ile çok çetin mücadelelere girmişlerdir. Yazılmamış halde uygulanan Türk Töresini yazılı hale getirerek "Jety Zhargy" (Yedi yargı-Yedi prensip) haline getiren Tauke Han , birleşik Kazak halkının son hükümdarı olmuştur.
Kazak Türkleri'nin Rus Esaretinden
ve Sömürüsünden Kurtulma Mücadelesi
Kazak Türkleri'nin isyana sevk eden ve istiklal mücadelesine sürükleyen en belirgin üç gelişme şunlar idi:
a) Verimli Kazak topraklarının işgali,
b) İstedikleri yere yeni kalelerin yapılması,
c) Haksız yere halktan toplanan ağır vergiler.
Bu üç ana konuda Rusların yaptığı işlemler tamamen antlaşmalar hilafına idi. Kazakların, haklarını savunacakları, şikâyette bulunacakları herhangi bir merci yoktu. Rus kumandanlarına yapılan şikâyetler iyice tetkik edilmeden hemen reddediliyordu. Kazaklar, haklarını kendileri almaya kalkınca da üzerlerine acımasız Kossaklar gönderiliyor ve insafsızca cezalandırılıyordu.
Kazakların çektiği bu çileyi, Rus hakimiyetine düşmüş diğer Türk kavimleri ' de çekiyordu. Başkurtlar da bunlardan biri idi. Onlar da haklarını nasıl arayacaklarını bilemiyorlardı. Rusların, antlaşmalar hilafına gasbettiği toprakların iadesi için başvurmadıkları merci kalmamıştı. Başkurdların , 1734'te Rus makamlarına yazdığı şu şikâyet mektubu durumu açıkça ortaya koyuyordu:
"Rus padişahı bizim muhtariyetimizi tanımış, kendi ülkemizi kendi âdet ve nizamlarımızla kendi bildiğimiz gibi idare etmemizi ve buraya bir tek Rus gönderilmeyeceğini kabul etmişti. Babalarımız bu şartlarla Rus tâbiiyetini kabul etmişlerdi... Fakat bu vaadlere siz Ruslar derhal ihanet ettiniz. Yerlerimizi zaptederek kale ve istihkâmlar yapıp, Rus yerleştirmeğe başladınız. Ufa, Şamar, Buru, Tabın istihkâmlarıyla kalmayıp, şimdi Kazaklarla aramızda Ör ırmağı kıyısında kale yapmak ve hiçbir Rus ayağı basmayan yere Rus doldurmak istiyorsunuz. Biz, bizim hakkımızda Petersburg'da neler düşünüldüğünü biliyoruz. Artık bize kendi haklarımızı yalnız silahla müdafaadan başka yol yoktur. Siz ahdinizi bozdunuz. Biz de son nefesimize kadar harbedeceğiz. Prof. Togan'a göre, Kazaklar, Başkurtların başına gelen vakıaları görüp bildikleri için, Rusların, bir zamanlar bütün Kazakları etrafında toplamış olan Ablay Han'ın karargâhı olarak kullandığı Kökçe Tav'a gelip kale yapacaklarını biliyorlardı.
Rusların hukuk dışı tasarrufları o kadar çoktu ki, Kazaklar hangisi ile mücadele edeceklerini şaşırmışlardı. Sonunda, halk haklarını silah yoluyla korumaya karar verdi. Bu açıkça Ruslarla savaş demekti. Fakat eşit şartlarda olmayan ve eşit silahlarla yapılmayacak bir mücadeleyi nasıl kabul edeceklerdi. Bu da gösteriyor ki Kazakların savaşarak haklarını korumaktan başka çareleri kalmamıştır. Ya açlıktan , perişanlıktan ölecekler , ya da şerefleriyle öz vatanlarında yaşayacaklardı.
Kazak Türklerinin haklarını arama mücadelesini İlk önce Küçük Cüz'de başlattıklarını görüyoruz. Rusların, 1756'da Yayık (Ural) nehrinin sağ kesimine uzanan verimli otlaklara girişinin yasaklanması Kossaklar ile bir kısım Rus göçmenini yerleştirmesi Kazakların bu verimli otlaklara girişinin yasaklanması, Kazakları büyük bir infiale sevketmişti. Ruslar, bu infiali önlemek için o zamanki Küçük Cüz Han 'ı Nurali ve ailesine bu odaklardan istifade hakkı veriyor. Halk bununla tatmin olmadığı gibi, menfaati için Ruslara uşaklık yapmaya başlayan Nurali Han'a ve Ruslara ateş püskürmeye başlamıştı. Fakat, bütün bu şiddetli protestolara rağmen Ruslar odakların sahibi olan halka iadesi için hiçbir şey yapmamaya devam etmiştir. Bunun üzerine halk, kendi hakkını kendi almaya başlamıştır. Yayık nehrinin sağ cenahına geçen halk sürülerini oralarda otlatmaya başlamıştır. Bunu gören Ruslar, o topraklara yerleştirdiği Kossakları müdafaasız halkın üstüne sevk etmiştir. Kossakların halka karşı insafsızca davranması ve sürülerini yağma etmeleri bardağı taşıran son damla olmuştur. Halk büyük bir heyecan içinde isyan etmiştir. Ruslara ait ne varsa hücum eden halk, "ülkemizden defolun, topraklarımızı bize iade edin" diye bağırmışlardır. Ne var ki, Ruslar halkı dinleyecekleri ve bir çözüm yolu arayacakları yerde, vahşice hareket etmekten zevk alan Kossakları Rus birlikleri ile takviye ederek halkın üstüne saldırtmıştır. Bu dengesiz kuvvetler arasındaki mücadeleyi Kazaklar kaybederek büyük zayiat görmüşlerdir. Fakat, Küçük Orda'da başlayan bu hakkını arama hareketi, bütün Kazak illerinde büyük yankılar yapmıştır. Halk, gasbedilen haklarını ve istiklâlini yeniden kazanmanın özlemini ve zaruretini şiddetle hissetmeye başlamıştır. Fakat halkı birleştirecek ve millî mücadelenin önderliğini kim yapacaktı? Çok geçmeden halk, böyle bir önderin çıkışına da şahit olacaktır.
Küçük Orda'nın Yayık ırmağı kenarında başlayan gasbedilen hakları geri alma mücadelesi çok geçmeden mahiyet değiştirerek halkın Ruslara karşı millî isyanına dönüştü. Bunun önderliğini de Sırım Batur adında bir yiğit Kazak yapıyordu. Sırım Batur'u yalnız halk değil, pek çok boyun önderi ve hatta Nurali Han'ın küçük kardeşi Ayçuvak da destekliyordu. Sırım Batur Önderliğindeki Kazak Tükleri'nin ilk önemli başarısı 1783 sonbaharında Rus ve Kossak birliklerine karşı olmuştur. Düşman birliklerini mağlûp eden Sırım Batur, bu birliklerin komutanını da esir almıştır.
Kazakistan Cumhuriyeti
Coğrafi Konumu
Asya ile Avrupa arasında en önemli geçiş ülkelerinden birisi olan Kazakistan doğuda Çin Halk Cumhuriyeti, güneyde Kırgızistan-Özbekistan, batıda Hazar Denizi-Türkmenistan ve kuzeyde Rusya ile sınırdaştır. Yüzölçümü bakımından BDT ülkeleri arasında 2. ve nüfus bakımından ise 4. büyüklükte olan Kazakistan Türk Cumhuriyetleri içerisinde en büyük coğrafi saha (2.717.300 km2 ) ve nüfusa (16.646.000) sahiptir. 46-87 doğu ve 40-56 kuzeybatı enlemi üzerinde bulunan ülke kuzeyden güneye 2.000 km., batıdan doğuya 3.000 km dir. Başkent ülkenin doğusunda yerleşmiş olan Alma-Ata'dır. 1929 yılında başkent olan Alma-Ata'nın nüfusu yaklaşık 1.200.000 kişi civarındadır. Eski başkent bugün Rusya Federasyon u içerisinde kalan Orenburg'dur. Yeni kurulmuş bir şehir olan başmkent Alma-Ata elma bahçeleri, geniş yolları, dev hükümet binası, geniş meydanları ve kış sporları tesisleriyle ünlüdür. Ülkenin diğer şehirlerinin başlıcaları şunlardır: Karaganda (maden), Çimkent, Petropavlovsk (Kızılyar), Semipalatinsk, Baykonur (uzay araştırmaları).
Üzerinde 16.646 kişinin yaşadığı Kazakistan topraklarının yaklaşık yarısı platolar, tepelik ovalar, beşte biri dağlarla kaplıdır. Ülkenin batı ve güneybatı kesimlerine egemen olan Hazar Denizi'nin güneyinde Üstyurd yaylası, Mangışlak yarımadasında ise Karadağ ve Akdağ uzanır. Daha doğudaki Ural platosu ile Mugadjar tepeleri, Hazar'ı Turan ovasından ayırır.
Güneyde Aral Gölü yer alır. Kazakistan'ın kuzeyinde bulunan büyük ve küçük Barsuki çölleriyle, orta kesimlerdeki Karakum çölü ve güneydeki Kızılkum Çölü günümüzde kurumuş olan ırmakların yüzyıllar boyunca taşımış oldukları kumlardan oluşmuştur. Orta kesimde, tuz göllerinin yer aldığı birçok çöküntüye rastlanır.
Ülkenin batı kesiminde Uludağ, doğu kesiminde ise Cengiz Dağları uzanır. Altay dağ sisteminin uzantıları olan Tigirek, Listvyaga, Holzun sıradağları doğudan, Kazakistan sınırlarına girerken, Narum Kolbin sisteminin uzantısı olan Tarbagatay Sıradağları Kazakistan'a güneyden, Çungarya aladağları ise Balkaş gölünün güneyinden Kazakistan sınırları içine girer. Kırgızistan sınırında yükselen Tanrı dağlarının kuzey batısında Çu-ili Dağları uzanır.
Kazakistan'da 7 bini aşkın akarsu vardır. Bu ırmakların çoğu yazları kurur. Ülkeyi baştan başa geçerek Kuzey Buz Denizine dökülen baçlıca ırmaklar şunlardır: İşim, İrtiş ve Tobol.
Ülke tarımında çok önemli bir yeri olan Seyhun ırmağının üzerinde sulama ve taşkın önleme amacıyla inşaa edilmiş birçok baraj yer alır. Ural ırmağı çok sayıda gölün yer aldığı geniş bir vadi boyunca akar durur. Kazakistan'da 44 bin kadar göl bulunur. Kurumayan büyük göllerin başlıcaları şunlardır: Aral, Balkaş, Zaysan, Alakol, Tengiz ve Selelitengiz
Asya ile Avrupa arasında en önemli geçiş ülkelerinden birisi olan Kazakistan doğuda Çin Halk Cumhuriyeti, güneyde Kırgızistan-Özbekistan, batıda Hazar Denizi-Türkmenistan ve kuzeyde Rusya ile sınırdaştır. Yüzölçümü bakımından BDT ülkeleri arasında 2. ve nüfus bakımından ise 4. büyüklükte olan Kazakistan Türk Cumhuriyetleri içerisinde en büyük coğrafi saha (2.717.300 km2 ) ve nüfusa (16.646.000) sahiptir. 46-87 doğu ve 40-56 kuzeybatı enlemi üzerinde bulunan ülke kuzeyden güneye 2.000 km., batıdan doğuya 3.000 km dir. Başkent ülkenin doğusunda yerleşmiş olan Alma-Ata'dır. 1929 yılında başkent olan Alma-Ata'nın nüfusu yaklaşık 1.200.000 kişi civarındadır. Eski başkent bugün Rusya Federasyon u içerisinde kalan Orenburg'dur. Yeni kurulmuş bir şehir olan başmkent Alma-Ata elma bahçeleri, geniş yolları, dev hükümet binası, geniş meydanları ve kış sporları tesisleriyle ünlüdür. Ülkenin diğer şehirlerinin başlıcaları şunlardır: Karaganda (maden), Çimkent, Petropavlovsk (Kızılyar), Semipalatinsk, Baykonur (uzay araştırmaları).
Üzerinde 16.646 kişinin yaşadığı Kazakistan topraklarının yaklaşık yarısı platolar, tepelik ovalar, beşte biri dağlarla kaplıdır. Ülkenin batı ve güneybatı kesimlerine egemen olan Hazar Denizi'nin güneyinde Üstyurd yaylası, Mangışlak yarımadasında ise Karadağ ve Akdağ uzanır. Daha doğudaki Ural platosu ile Mugadjar tepeleri, Hazar'ı Turan ovasından ayırır.
Güneyde Aral Gölü yer alır. Kazakistan'ın kuzeyinde bulunan büyük ve küçük Barsuki çölleriyle, orta kesimlerdeki Karakum çölü ve güneydeki Kızılkum Çölü günümüzde kurumuş olan ırmakların yüzyıllar boyunca taşımış oldukları kumlardan oluşmuştur. Orta kesimde, tuz göllerinin yer aldığı birçok çöküntüye rastlanır.
Ülkenin batı kesiminde Uludağ, doğu kesiminde ise Cengiz Dağları uzanır. Altay dağ sisteminin uzantıları olan Tigirek, Listvyaga, Holzun sıradağları doğudan, Kazakistan sınırlarına girerken, Narum Kolbin sisteminin uzantısı olan Tarbagatay Sıradağları Kazakistan'a güneyden, Çungarya aladağları ise Balkaş gölünün güneyinden Kazakistan sınırları içine girer. Kırgızistan sınırında yükselen Tanrı dağlarının kuzey batısında Çu-ili Dağları uzanır.
Kazakistan'da 7 bini aşkın akarsu vardır. Bu ırmakların çoğu yazları kurur. Ülkeyi baştan başa geçerek Kuzey Buz Denizine dökülen baçlıca ırmaklar şunlardır: İşim, İrtiş ve Tobol.
Ülke tarımında çok önemli bir yeri olan Seyhun ırmağının üzerinde sulama ve taşkın önleme amacıyla inşaa edilmiş birçok baraj yer alır. Ural ırmağı çok sayıda gölün yer aldığı geniş bir vadi boyunca akar durur. Kazakistan'da 44 bin kadar göl bulunur. Kurumayan büyük göllerin başlıcaları şunlardır: Aral, Balkaş, Zaysan, Alakol, Tengiz ve Selelitengiz
Kazakistan Cumhuriyeti
KAZAKİSTAN EKONOMİSİ
Kazakistan işlenebilir geniş topraklara sahip bir ülkedir. Önemli ölçüde tarım ürünü ihraç etmekte ve üretmektedir. Ayrıca bölgenin en zengin maden kaynaklarını elinde tutmaktadır. Geniş ölçüde maden çıkarma ve bunları işleme durumundadır. Ülkede metalurji, makine, petro kimya, tekstil, tarımsal ürünleri işleme sanayii gelişmiştir.
Ülkenin ekonomik yaşamında devlet sektörü % 90 ile ağırlığını korumakta, özel sektör ise % 10 bulunmaktadır. Ancak bu oranlar hergün özel girişim yönünde değişmektedir. 1991 ve 1992 de Kazak Hükümeti özelleştirmeye, mülkiyet ve serbest pazar ekonomisine girmeye başlamış ve kısa zamanda mesafe kazanmıştır.
Ülkenin zengin petrol ve gaz rezervleri bulunmakta olup Chevron, Agip, Elf-Aquitaine, British Gaz Şirketleriyle anlaşmalar imzalamıştır. Kazakistan ekonomisi, son yıllarda hızla canlanmaya başlamıştır. Para birimi Tenge 2000 yılı itibariyle 1$ = 141 tenge ölçüsündedir.
Türk Cumhuriyetleri içerisinde en zengin yeraltı kaynakları Kazakistan'da bulunmaktadır. Başlıca yeraltı kaynakları; bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyum, astbest, barut, bizmut, krom, fosfat, titanyum, kömür, petrol ve bordur. Bunların yanında demir-çelik gibi ağır sanayi işletmeleri de bulunmaktadır. Yirminin üzerinde termik santral günde 300 bin ton kömür tüketerek Urallar, Batı Sibirya ve Orta Asya'ya elektrik enerjisi sağlamaktadır.
Kazakistan'ın 160 bölgesinde 2.1 milyar ton pertrol rezervi bulunmaktadır. 1993 yılından sonra petrol üretimi 23 milyon ton, doğalgaz üretimi ise 6,7 milyar m3'e ulaşmıştır. Kazakistan'da Hazar Gaz yataklarıyla birlikte toplam rezervin 6 trilyon metre küpe ulaşacağı hesabedilmektedir.
Kazakistan'da geniş ve ekilebilir tarım alanları bulunmakta; başta buğday, tütün, şekerpancarı, pirinç, arpa ve diğer tarım ürünleri yetiştirilmektedir.
Geleneksel olarak göçebe olan Kazaklar, hayvancılığa her zaman büyük önem vermiş ve onları hayatlarının bir parçası saymışlardır. Ayrıca geniş Kazakistan topraklarının çayır-mera, otlak ve yaylaklarla kaplı olması hayvancılığı özendirmiştir.
Kazakistan Sanayii incelendiğinde, bu sanayinin Sovyet ekonomisinin ihtiyacına göre ve onları karşılamak üzere planlandığı görülür. Özellikle imalat, madencilik, enerji, metalurji, kimya, petro kimya ve inşaat malzemeleri önemli yer tutmaktadır.
Kazakistan'da biri batıda, ikisi doğuda olmak üzere üç petrol rafinerisi, dokuma endüstrisi, makina sanayii (traktörler, ziraat makineleri) ve gelişmiş kimya sanayii yer alırken yılda 770.000 ton asbest, 9.4 milyon ton çimento üretilmekte, taş ve toprağa dayalı sanayi gelişme göstermektedir.
Çok geniş toprakları bulunan Kazaksitan'da ulaştırma ağının en büyük temelini demiryolları oluşturmaktadır. Bu demiryolları Kazakistan ekonomisi için büyük önem taşımakta ve yük taşımacılığının % 50'sini karşılamaktadır. Yolcu taşımanın % 50'si karayolu, % 30'u demiryolu, % 2'si ise havayoluyla yapılmaktadır. Demiryolları ağı 14,460 km uzunluktadır. Kazakistan 400.000 taşıtlık bir kara- yolu filosuna ve taşımacılığına sahiptir. Verilere göre, her 100 kişiden sadece 13'ü telefon kullanmaktadır. Türk-Kazak ortaklığıyla kurulan Netaş, Teletaş, HES Grubu Telekomünikasyon alanında önemli bir yenilik sağlamıştır. Bankacılıkta ise "Kazak Merkez Bankası" kurulmuştur.
Kazakistan işlenebilir geniş topraklara sahip bir ülkedir. Önemli ölçüde tarım ürünü ihraç etmekte ve üretmektedir. Ayrıca bölgenin en zengin maden kaynaklarını elinde tutmaktadır. Geniş ölçüde maden çıkarma ve bunları işleme durumundadır. Ülkede metalurji, makine, petro kimya, tekstil, tarımsal ürünleri işleme sanayii gelişmiştir.
Ülkenin ekonomik yaşamında devlet sektörü % 90 ile ağırlığını korumakta, özel sektör ise % 10 bulunmaktadır. Ancak bu oranlar hergün özel girişim yönünde değişmektedir. 1991 ve 1992 de Kazak Hükümeti özelleştirmeye, mülkiyet ve serbest pazar ekonomisine girmeye başlamış ve kısa zamanda mesafe kazanmıştır.
Ülkenin zengin petrol ve gaz rezervleri bulunmakta olup Chevron, Agip, Elf-Aquitaine, British Gaz Şirketleriyle anlaşmalar imzalamıştır. Kazakistan ekonomisi, son yıllarda hızla canlanmaya başlamıştır. Para birimi Tenge 2000 yılı itibariyle 1$ = 141 tenge ölçüsündedir.
Türk Cumhuriyetleri içerisinde en zengin yeraltı kaynakları Kazakistan'da bulunmaktadır. Başlıca yeraltı kaynakları; bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyum, astbest, barut, bizmut, krom, fosfat, titanyum, kömür, petrol ve bordur. Bunların yanında demir-çelik gibi ağır sanayi işletmeleri de bulunmaktadır. Yirminin üzerinde termik santral günde 300 bin ton kömür tüketerek Urallar, Batı Sibirya ve Orta Asya'ya elektrik enerjisi sağlamaktadır.
Kazakistan'ın 160 bölgesinde 2.1 milyar ton pertrol rezervi bulunmaktadır. 1993 yılından sonra petrol üretimi 23 milyon ton, doğalgaz üretimi ise 6,7 milyar m3'e ulaşmıştır. Kazakistan'da Hazar Gaz yataklarıyla birlikte toplam rezervin 6 trilyon metre küpe ulaşacağı hesabedilmektedir.
Kazakistan'da geniş ve ekilebilir tarım alanları bulunmakta; başta buğday, tütün, şekerpancarı, pirinç, arpa ve diğer tarım ürünleri yetiştirilmektedir.
Geleneksel olarak göçebe olan Kazaklar, hayvancılığa her zaman büyük önem vermiş ve onları hayatlarının bir parçası saymışlardır. Ayrıca geniş Kazakistan topraklarının çayır-mera, otlak ve yaylaklarla kaplı olması hayvancılığı özendirmiştir.
Kazakistan Sanayii incelendiğinde, bu sanayinin Sovyet ekonomisinin ihtiyacına göre ve onları karşılamak üzere planlandığı görülür. Özellikle imalat, madencilik, enerji, metalurji, kimya, petro kimya ve inşaat malzemeleri önemli yer tutmaktadır.
Kazakistan'da biri batıda, ikisi doğuda olmak üzere üç petrol rafinerisi, dokuma endüstrisi, makina sanayii (traktörler, ziraat makineleri) ve gelişmiş kimya sanayii yer alırken yılda 770.000 ton asbest, 9.4 milyon ton çimento üretilmekte, taş ve toprağa dayalı sanayi gelişme göstermektedir.
Çok geniş toprakları bulunan Kazaksitan'da ulaştırma ağının en büyük temelini demiryolları oluşturmaktadır. Bu demiryolları Kazakistan ekonomisi için büyük önem taşımakta ve yük taşımacılığının % 50'sini karşılamaktadır. Yolcu taşımanın % 50'si karayolu, % 30'u demiryolu, % 2'si ise havayoluyla yapılmaktadır. Demiryolları ağı 14,460 km uzunluktadır. Kazakistan 400.000 taşıtlık bir kara- yolu filosuna ve taşımacılığına sahiptir. Verilere göre, her 100 kişiden sadece 13'ü telefon kullanmaktadır. Türk-Kazak ortaklığıyla kurulan Netaş, Teletaş, HES Grubu Telekomünikasyon alanında önemli bir yenilik sağlamıştır. Bankacılıkta ise "Kazak Merkez Bankası" kurulmuştur.
Kazakistan Cumhuriyeti
KAZAKİSTAN MİLLİ MARŞI
Jaralgan namıstan kahraman halıkpız
Azattık jolunda jalındap janıppız
Tağdırdın tezinen, tozaktın özinen
Aman-sau kalıppız, aman-sau kalıppız.
Erkindik kıranı, şarıkta,
Eldikke şakırıp tirlikte!
Alıptın kuvatı-halıkta,
Halıktın kuvatı-birlikte.
Ardaktap anasın, kurmettep danasın,
Bauırga, baskanbız barşanın balasın.
Tatulık dostıtın kieli besigi
Meyirban ulu Otan, Kazaktın dalası!
Talaydı, ötkerdi, ötgene salavat,
Keleşek gajayıp, keleşek galamat!
Ar ojdan, ana til, öneğe-saltımız,
Erlik te, eldik te urpakka amanat!
Namus, şeref üzerine yaratılmış milletiz biz,
Hürriyet yolunda alevlenir yanarız biz,
Kaderin tezinden, tuzakların pençesinden
Sağ-salim çıktık, sağ salim çıktık...
Hürriyet kartalı uç, uç,
Birliğe, hayata davet ederek,
Yiğidin kuvveti halkta,
Halıkın kuvveti birlikte.
Saygı duyan annesine, değer veren bilginine
Bağrımıza basmışız tüm insanlığın çocuklarını
Barıştır dostluğun kutsal beşiği,
Mihriban ulu vatan, Kazak’ın ovası.
Yiğitlik de, memleket de torunlara emanet.
Başından çok şey geçti, geçmişe salavat.
Geleceğimiz sihirli, geleceğimiz muhteşem.
Namus-vicdan, ana dil, örnek, baş dostumuz.
Söz : Muzafar Alibayev
Kadir Mirzaliyev
Tumanbay Moldagaliyev
Jadra Daribayeva.
Beste: Mukan Tölebayev
Evgeniy Brusilovski
Latif Hamidi
Jaralgan namıstan kahraman halıkpız
Azattık jolunda jalındap janıppız
Tağdırdın tezinen, tozaktın özinen
Aman-sau kalıppız, aman-sau kalıppız.
Erkindik kıranı, şarıkta,
Eldikke şakırıp tirlikte!
Alıptın kuvatı-halıkta,
Halıktın kuvatı-birlikte.
Ardaktap anasın, kurmettep danasın,
Bauırga, baskanbız barşanın balasın.
Tatulık dostıtın kieli besigi
Meyirban ulu Otan, Kazaktın dalası!
Talaydı, ötkerdi, ötgene salavat,
Keleşek gajayıp, keleşek galamat!
Ar ojdan, ana til, öneğe-saltımız,
Erlik te, eldik te urpakka amanat!
Namus, şeref üzerine yaratılmış milletiz biz,
Hürriyet yolunda alevlenir yanarız biz,
Kaderin tezinden, tuzakların pençesinden
Sağ-salim çıktık, sağ salim çıktık...
Hürriyet kartalı uç, uç,
Birliğe, hayata davet ederek,
Yiğidin kuvveti halkta,
Halıkın kuvveti birlikte.
Saygı duyan annesine, değer veren bilginine
Bağrımıza basmışız tüm insanlığın çocuklarını
Barıştır dostluğun kutsal beşiği,
Mihriban ulu vatan, Kazak’ın ovası.
Yiğitlik de, memleket de torunlara emanet.
Başından çok şey geçti, geçmişe salavat.
Geleceğimiz sihirli, geleceğimiz muhteşem.
Namus-vicdan, ana dil, örnek, baş dostumuz.
Söz : Muzafar Alibayev
Kadir Mirzaliyev
Tumanbay Moldagaliyev
Jadra Daribayeva.
Beste: Mukan Tölebayev
Evgeniy Brusilovski
Latif Hamidi
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ocak 03, 2010 10:34 pm tarafından C* Bilaltun cCc
» CELTEK SERHAT SPOR KLÜBÜ ACILMIŞTIR
Paz Ağus. 09, 2009 11:45 pm tarafından C* Bilaltun cCc
» Agustos'un İlk Cumartesisi 2009 Görüntüleri
Paz Ağus. 09, 2009 11:42 pm tarafından C* Bilaltun cCc
» ESKİ CELTEK UZAYDAN GÖRÜNÜM
C.tesi Mayıs 02, 2009 11:20 am tarafından Admin
» Selam Arkadaşlar
Salı Ara. 30, 2008 1:16 am tarafından C* Bilaltun cCc
» Bende Geldim Abilerim Arkadaşlarım
Salı Ara. 30, 2008 1:15 am tarafından C* Bilaltun cCc
» Herkez Hoş Gelmiş
Ptsi Ara. 29, 2008 7:57 pm tarafından texius
» slm herkeze:D
Ptsi Ekim 20, 2008 4:11 pm tarafından C* Bilaltun cCc
» Ebediyete İntikal Eden Eski Dostların Anısına
Perş. Ekim 16, 2008 11:25 am tarafından celtekli_05